BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BİREYSEL BAŞVURU YOLU

Birleşmiş Milletler Özel Komitelere Bireysel Başvuru Yolu

Birleşmiş Milletler Bireysel Başvuru yolu diğer uluslararası insan hakları koruma mekanizmalarına nazaran ülkemizde daha az bilinmektedir. İnsan hakları ile alakalı yargılamalar düşünülenden daha geniş yelpazede yer almaktadır. Örneğin ticaret hukukundan, vergi hukukuna, tapu uyuşmazlıklarından boşanma hukukuna kadar pek çok alanda temel hak ve özgürlüklerin ihlali ortaya çıkabilir. Dolayısıyla, temel hak ve özgürlüklerin  nasıl korunacağı konusu çok mühim bir hal almaktadır. Kişiler ulusal mahkemelerde bu hakların korunmadıklarını düşünüyorlarsa, uluslararası mahkemelere başvuru yapma zarureti ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Dünya üzerinde temel hak ve özgürlüklere aktif olarak koruma sağlayan iki tür insan hakları koruma mekanizması vardır. Bunlar Bölgesel ve Uluslararası insan hakları koruma sistemleridir. 

Ülkemizde de bilinen bölgesel insan hakları koruma sistemlerinden en yaygını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olmakla beraber,  Afrika ve Amerika’da da bölgesel insan hakları mahkemeleri bulunmaktadır. Bu makalemizde size Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine alternatif olabilecek uluslararası insan hakları koruma mekanizması olan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sistemi ve İnsan Hakları Komitesi bireysel başvuru mekanizmasını ele alacağız. 

Bu konuyu incelemek için öncelikle bireysel başvurunun temelini oluşturan Medeni ve Siyasal Haklar sözleşmesini (I), ve sonrasında bireysel başvuru mekanizmasını (II) analiz edeceğiz.

1-) Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi Çerçevesinde BM İnsan Hakları Koruma Mekanizması

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi, 16 aralık 1966 yılında BM kurulunun kararı doğrultusunda imzaya açılmıştır. Türkiye tarafından 15 ağustos 2000 tarihinde imzalanmış ve 18.06.2003 yılında Resmi Gazete’de yayınlanan kanun ile onaylanıp yürürlüğe girmiştir. Sözleşme içeriğinde bulundurduğu temel haklar açısından zengindir. Hennebel’e göre bu sözleşme uluslararası insan hakları sözleşmelerinin en tamamlanmış halidir. Bölgesel insan hakları koruma sözleşmelerini tamamlayıcı, daha da ötesi korunan haklar ve bünyesinde bu görevi icra ettiği Birleşmiş Milletler’in gücü itibariyle de etkili bir sözleşme durumundadır. 

İçerik açısından 1966 sözleşmesi oldukça zengindir. Yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı, kölelik yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, keyfi tutuklama yasağı, mahkeme önünde eşitlik hakkı, din ve vicdan hürriyeti, ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri özgürlüğü, halkların kendi kaderini tayin hakkı, borç kaynaklı hapis yasağı gibi haklar ve devletler açısından da sınırlamalar vardır.  Türkiye Cumhuriyeti söz konusu sözleşmeye belirli şerhler koymuş olsa da büyük bir çoğunluğunu kabul etmiştir. Bu kabulle beraber, Birleşmiş Milletler bünyesindeki komitelere bireysel başvuru yapma olanağı tanınmıştır.  

Sözleşme ve imzacı devletler tarafından bireysel başvuruları değerlendirme yetkisi kabul edilen sözleşme organları şunlardır: İnsan Hakları Komitesi (CCPR), İşkenceye Karşı Komite (CAT), Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi (CESCR), Çocuk Hakları Komitesi (CRC), Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi (CEDAW), Engelli Hakları Komitesi (CRPD), Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi (CERD) ve Zorla Kaybedilenler Komitesi (CED). Makalemizde İnsan Hakları Komitesi’ne başvuru yoluna odaklanacağız. 

2-) İnsan Hakları Komitesine Bireysel Başvuru Yolu ve Başvuru Şartları 

Bireysel başvuru şartlarına değinmeden önce, söz konusu başvuruları değerlendirip karara bağlayan merciin İnsan Hakları Komitesi olduğunun bilinmesi gerekir. Sözleşmenin 28. maddesi uyarınca, komite taraf devletlerin vatandaşı olan 18 uzman üyeden oluşur. Bu üyeler seçim yoluyla belirlenir. Komite devletlerarası başvurular da dahil birçok başvuruyu ele alma yetkisine sahiptir.

Medeni ve siyasi haklara ilişkin sözleşmeye ek ihtiyari protokol ile, imzacı  devletlerin vatandaşları Komiteye bireysel başvuru yapma imkanına sahiptir. Bu başvuruyu yapmak için başvurucu belirli şartları sağlamalıdır. 

Başvuru Şartları

  • Bireysel başvuru sadece yetkili komitelere yapılmalıdır. Başvurunun yapıldığı komitenin seçilip, başvurunun bu komiteye hitaben yapılması gerekmektedir. Bu seçim sürecinde uzman bir avukat ile hareket etmek elzemdir.
  • Başvuruda şikayet edilen devlet sözleşmeye ve ek protokole taraf olup, komitenin yetkisini kabul etmiş olmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti açısından bu şart sağlanmaktadır. 
  • Başvurucunun sözleşmenin ihlalinden şahsen mağdur olmuş olması aranmaktadır. Bu konuda birkaç istisna vardır. Ölüm veya sağlık sorunları neticesinde  mağdur başvuruyu kendisi yapamazsa, başvurucu ve mağdur farklı kişiler olabilirler. Başvurunun vekaleten bir avukat tarafından yapılabilmesi mümkündür.
  • Başvuru isimsiz (anonim) olmamalıdır. Başvurucu isminin açıklanmasında endişe yaşıyorsa, bu durumu başvurusunda belirtmelidir.
  • Başvurucu iç hukuk yollarını tüketmelidir. Başvurucu ihlal iddialarını ulusal mahkemelerin önünde dile getirip, öncelikle başvuru konusu hak ihlalinin imzacı devlet tarafından giderilmesini talep etmelidir. Başvurucunun tüketmesi beklenen iç hukuk yollarının etkili hukuk yolu olması; ihlali ortadan kaldıracak yetki ve kapasiteye sahip olması gerekir. Mevcut iç hukuk yolları bu niteliklere sahip değilse, iç hukuk yolları tüketilmeden de Komiteye başvuru yapılabilir.
  • İhlali oluşturan vakıalar ve ihlal edildiği iddia edilen haklar başvuruda açıkça belirtilmelidir.
  • Başvuru sadece Rusça, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca dillerinde yapılabilmektedir. Başka bir dille yapılan başvuru kabul edilmez. 
  • İç hukukta verilen son kararın tebliğinden itibaren başvuru makul sürede yapılmalıdır. Komitenin içtihatlarında bu süre 5 yıl olarak değerlendirilmiştir.
  • Aynı başvuru konusuna ilişkin başka bir uluslararası mahkemede bu vakıalar hakkında başkaca başvuruların bulunmaması şartı da aranır. Örneğin aynı konu ile alakalı AİHM ve İnsan Hakları Komitesi’ne paralel başvuru yapılamaz. 

Sonuç  olarak, Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları koruma sistemi de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi bireysel başvuruya açıktır. Komite, ihlal iddialarının tartışılmasını, eğer bir ihlal tespit edilirse bu ihlalin tazmin edilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını ve ihlallerin ortadan kaldırılması için imzacı devletlerin sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesini takip eder. Başvuru şartları açısından AİHM sisteminden avantajlı olduğu taraflar olduğu gibi, dezavantajlı tarafları da vardır. Önemle vurgulamak gerekir ki, AİHM ve BM İnsan Hakları Komitesi arasında seçim yapma aşamasındaysanız, bunu kesinlikle alanında uzman bir avukat ile yapmanızı tavsiye ederiz. 

NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır. 

Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453

İNSANLIĞA KARŞI SUÇ VE SOYKIRIM SUÇU

Toplu şiddet olaylarından arınmak maalesef tarih boyunca tam olarak mümkün olmamıştır. Özellikle 20. Yüzyıl’da azınlık gruplarının imha pratikleri zirve yapmıştır.

En genel ifadesiyle soykırım suçunun insanlığa karşı suçların özgün bir görünüşü olduğunu ifade edebiliriz. Bununla birlikte aynı eylemlerin iki suçu da oluşturduğu iddiasıyla hukuk ve hak mücadelesi vermek mümkündür.

I-) İNSANLIĞA KARŞI SUÇ

Kavramın ilk kez 1890 yılında siyah bir askerin ABD Dışişleri Bakanı’na yazdığı kölelik karşıtlığı konulu mektupta kullanıldığı ve hukuk metinlerinde ilk olarak 1899 ve 1907 tarihli La Haye Sözleşmeleri’nde yer aldığı bilinmektedir. Bununla birlikte insanlığa karşı suç kavramının uluslararası hukukta uygulamaya yönelik yer aldığı ilk metin, 1945 tarihli Nürmberg Askeri Ceza Mahkemesi Statüsü’dür. İnsanlığa karşı suç konulu ilk başarılı yargılamaları yürüten Nürmberg ve Tokyo Mahkemeleri ise sivillere yönelik olan suç eylemleri ve siyasi/inançsal/etnik ayrımcılık saikli yargılamalar olarak iki kategoride konuyu ele almıştır.

Nürmberg Mahkemesi, Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüleri, BM Uluslararası Hukuk Komisyonu ve ilgili diğer belgelere (1948 Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 1965 BM Tüm Irk Ayrımcılığı Çeşitlerinin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 1968 Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçların Sınırlanmasına İlişkin Sözleşme, 1974 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi İnsanlığa Karşı Suçlar ve Savaş Suçlarına İlişkin Yasal Engellerin Kaldırılması Sözleşmesi, 1984 BM İşkence Sözleşmesi vs.)  göre insanlığa karşı suç oluşturan eylemler şunlardır:

Devlet veya özel kişilerce, savaşta yahut ülke içi çatışmalarda sivillere karşı girişilen öldürme, toplu imha, köleleştirme, sürgün veya sair yolla acı çektirme suçları. Roma Statüsü 7. Maddesinde ise suçun kapsamı ve unsurları en geniş şekilde tariflenmektedir. Buna göre suçun unsurları; bir saldırının varlığı, saldırının sivil halka yönelmesi, yaygın veya sistematik olması ve kasıtlı olmasıdır.

Soykırım suçunda belli bir gurubu imha etme özel kastı aranırken insanlığa karşı suçta (olası kast da dahil) genel bir kastın suçun oluşmasına yettiği söylenebilir. Bu genel kastın belirleyici yönü ise insanın politik varlığına ve çoğulcu demokrasiye yönelmesidir.

Savaş suçunda korunan özne/hukuki değer suçların failleriyken, insanlığa karşı suçlarda korunan özne sistematik ve yaygın insani olmayan politikalara karşı insanlığın bütünüdür. Kant’ın 1795’te öne sürdüğü herhangi bir hukuk ihlalinin tüm insanlığı etkileyeceği düşüncesi bu yaklaşımın öncüllerindendir.

İnsanlığa karşı suçları düzenleyen TCK m. 77 ise uluslararası doktrinden farklı olarak genel kastın alanını ve suçun oluşma şekillerini şu şekilde daraltmıştır:

“Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kasten yaralama.
c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.
d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.
e) Bilimsel deneylere tabi kılma.
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
g) Zorla hamile bırakma.
h) Zorla fuhşa sevketme.
Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

II-) SOYKIRIM SUÇU

Uluslararası hukukta ilk olarak 1648 Westfalya Antlaşması ile azınlık gruplarının inançlarının imhasının yasaklandığı görülse de “soykırım” (jenosit/genos-cide: soy katli) kavramı ilk olarak Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin tarafından Yahudilere yönelik Holokost’un katliam, pogrom ve benzeri kitle imha suçlarından farkının tespiti amacıyla 1943 yılında ortaya koyulmuştur.

Soykırım, BMGK’nin 11.11.1946 tarihinde aldığı kararla uluslararası suç sayılmıştır. Aynı şekilde, BMGK’nin 21 Aralık 1947 tarihli ve 180/1 sayılı kararıyla “soykırımın, kişi ve devletlerin ulusal ve uluslararası sorumluluğunu gerektiren uluslararası bir suç olduğu” kabul edilmiştir.

Daha sonradan farklı sözleşmelere (1949 Cenevre Sözleşmeleri ve Ek Protokolleri; 1966 Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi; 1984 İşkence, Aşağılayıcı Muamele ve Cezalandırmalara ve İnsanlık Dışı Muamelelere Karşı Sözleşme; 1989 Çocuk Hakları Sözleşmesi vs.) konu olsa da, uluslararası sözleşmelere ilk olarak 1948 tarihli BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile birlikte dahil olmuştur. Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşmenin  2. maddesi şu şekildedir:

“Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.

a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;

b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;

c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;

d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;

e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.”

Aynı sözleşmenin 3. maddesinde faillerle işbirliği/iştirak içinde olan, suçun işlenmesini kışkırtan veya suça teşebbüs edenlerin de sivil yahut devlet görevlisi olmasına bakılmaksızın cezalandırılması gerektiği düzenlenmiştir.

1988 Roma Sözleşmesi’ne istinaden kurulan ICTR ve ICY mahkemelerinde Ruanda ve Bosna soykırımlarının yargılandığı, Nürmberg Askeri Mahkemesinde yapılan Yahudi soykırımı yargılaması sonucunda ise soykırımdan değil, insanlığa karşı işlenmiş suçlardan ceza verildiği bilinmektedir.

Soykırım suçunun varlığı halinde, Türkiye hukukunda –TCK m. 76‘da uluslararası hukuk metinleriyle benzer bir düzenleme yapılmış- zamanaşımının uygulanmayacağı kabul edilmiştir:

“(1) Bir planın icrası suretiyle, milli, etnik, ırki veya dini bir grubun tamamen veya kısmen yokedilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:

a) Kasten öldürme.

b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.

c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.

d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.

e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.

(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.

(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.”

Uluslararası Af Örgütünün 2024 yılındaki Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna sunduğu rapora göre geçtiğimiz 10 yılda en az 18 insanlığa karşı suç vakası kaydedilmiştir. Umuyoruz ki insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçları, uluslararası insan hakları hukukunun ve temel hak ve hürriyetlerin tüm dünyada içselleştirilmesi marifetiyle insanlık tarihinden silinecektir. Bunun için tüm hukukçuların ve tüm kamuoyunun inisiyatif alması gerekmektedir. Hukukçular ulusal ve uluslararası yargı sistemlerinin bu ve benzeri evrensel öneme sahip başlıklarda iyi çalışması için özenli olmalıdır.

NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır. 

Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453

KOSOVA VATANDAŞLIĞI KAZANMA

Kosova vatandaşlığı kazanmaya hakkı olan pek çok eski Yugoslavya göçmeni bulunmaktadır. Kosova Cumhuriyeti Avrupa Birliği üyesi olduğu için, Kosova pasaportuna sahip olmanın pek çok avantajı bulunmaktadır.

I-) Kosova Vatandaşlığı

Bir balkan ülkesi olan Kosova Cumhuriyeti 1 Nisan 2016 yılından itibaren Avrupa Birliği üyesidir. Bu sebeple Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığına sahip kimseler gerek diğer Avrupa Birliği üyesi ülkelerine seyahat gerekse çalışma konularında çeşitli haklara sahiptirler. Kosova Cumhuriyeti’nin Balkan coğrafyasında oluşu ve tarihi yakınlığımız sebebiyle de Türkiye’deki pek çok kişinin bağı olduğu bir ülkedir. Kosova Cumhuriyeti ile Türkiye arasında ayrıca 13 Ocak 2009 tarihinde vize muafiyeti antlaşması yapılmıştır. Bu sebeple de pek çok kimse bu ülkeye sık sık seyahat etmektedir. Kosova Cumhuriyeti’nin geçmişi sebebiyle Kosova kökenli pek çok Türk vatandaşı bulunmaktadır. Gerek geçmişi itibariyle Kosova Cumhuriyeti’yle bağı bulunan gerekse de Kosova Cumhuriyeti’yle sonradan bağ kuran kimseler Kosova vatandaşlığını sağladığı imkanlar sebebiyle kazanmak istemektedir. Bu makalemizde Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığının elde edilme koşullarını Kosova Cumhuriyeti’nin 02.06.2008 tarihinde çıkartmış olduğu Kosova Cumhuriyeti Vatandaşlık Kanunu üzerinden değerlendireceğiz

II-) Kosova Vatandaşlık Kanunu

Kosova 2008 tarihinde bağımsız olup vatandaşlığa ilişkin düzenlemelere de yine aynı yıl başlamıştır. Kosova Vatandaşlık Kanunu 02.06.2008 tarihinde kabul edilmiş olunup muadillerine kıyasla kısa bir kanundur. Kosova Vatandaşlık Kanunu ile düzenlenmiş vatandaşlık kazanma durumlarını ise aşağıda anlatıldığı gibidir.

A-) Doğuştan

Kosova Cumhuriyeti Vatandaşlık Kanunu madde 7 hükmü doğrultusunda çocuğun her iki ebeveyni de Kosova vatandaşı ise çocuk doğum itibariyle Kosova vatandaşlığı kazanır. Eğer çocuğun sadece bir ebeveyni Kosova vatandaşı ise çocuğun Kosova Cumhuriyeti sınırları içinde doğması ya da ailesinin çocuk 14 yaşından gün almadan Kosova Cumhuriyeti vatandaşı olmayan ebeveynin Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığı kazanması konusunda yazılı anlaşma yapmaları gerekir.

Kosova Cumhuriyeti topraklarında doğan ve ebeveynleri başka bir vatandaşlığa sahip olan ancak Kosova Cumhuriyeti’nde geçerli ikamet iznine sahip olan bir çocuk, her iki ebeveyninin de rızasıyla Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığı kazanabilir

B-) Evlat Edinme Yoluyla

Kosova Cumhuriyeti Vatandaşlık Kanunu madde 8 hükmü gereğince, Kosova Cumhuriyeti vatandaşı olan ebeveynler tarafından evlat edinilen çocuk Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığına hak kazanır

C-) Yabancı Kişilerin Vatandaşlığa Kabulü

Yetişkin bir yabancı son beş yıldır düzenli olarak Kosova Cumhuriyeti’nde geçerli bir izne dayanarak ikamet ediyorsa vatandaşlık başvurusuna hak kazanır. Başvuru şartlarından bir diğeri Kosova Cumhuriyeti’nin anayasal ve yasal düzenini kabul ettiğini ve sosyal, kültürel, bilimsel, ekonomik veya mesleki bağlantılar yoluyla Kosova Cumhuriyeti toplumuna entegre olduğunu beyan etmesi ve davranışlarıyla kanıtlamasıdır. Başvurucu kişi kendisinin ve kanunen bakmakla yükümlü olduğu kişilerin geçimini sosyal yardım programlarına başvurmaksızın finanse edebilecek yeterli mali imkanlara sahip olması ve Kosova Cumhuriyeti’nin resmi dillerinden birinde temel düzeyde bilgi sahibi olması gerekir.

D-)Evlilik Yoluyla Vatandaşlığın Kazanılması

Evlilik yoluyla Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığı kazanacak kişinin Kosova Cumhuriyeti vatandaşı ile en az üç yıllık yasal olarak geçerli bir evliliğe sahip olması ve son bir yıldır düzenli olarak Kosova Cumhuriyeti’nde yaşıyor olması gerekir

E-) Kosova Cumhuriyeti Diaspora Üyesinin Vatandaşlığa Kabulü

Kosova Cumhuriyeti dışında düzenli ve yasal bir ikametgahı olan, Kosova Cumhuriyeti’nde doğmuş ve Kosova Cumhuriyeti’nde yakın aile ve ekonomik bağları olan bir kimse Kosova Cumhuriyeti Diasporasının bir üyesi olarak kabul edilir. Bu kimsenin ebeveynlerinin Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığına sahip olması da ayrıca bir yeterlilik sebebidir. Bu kimse başvuru yoluyla Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığı kazanabilir.

F-) Yugoslavya Federal Cumhuriyeti vatandaşlığı ile

1 Ocak 1998 tarihinde Yugoslavya Federal Cumhuriyeti vatandaşı olan ve o tarihte Kosova Cumhuriyeti’nde mutat olarak ikamet eden herkes Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığına hak kazanır.  Bu hak edişte güncel ikametgaha bakılmaz.

 G-) Yatırım Yolu İle Vatandaşlık Kazanma

Kosova Cumhuriyeti diğer pek çok ülkenin aksine yatırım yoluyla vatandaşlık kazanma hakkı tanımamıştır. Lakin yatırım amacıyla Kosova Cumhuriyeti’nden geçici süreli ikametgah izni alınabilir. Geçici süreli ikametgah izninin her yıl güncellenmesi gerekir. 5 yıllın sonunda uzun süreli ikametgah iznine başvuru yapılabilme yolu bu şekilde açılır ve Kosova Cumhuriyeti vatandaşlığı kazanmak isteyen bir kimse  bu yolla 10 yıl kesintisiz ikamet ettikten sonra Kosova Cumhuriyeti’ne vatandaşlık başvurusunda bulunabilir.

NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır.

Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453

 

ALMANYA ŞİRKET TÜRLERİ ve TEŞVİK ÖRNEKLERİ

Almanya şirket türlerini ve teşvik türlerini inceleyeceğimiz bu yazının ilgililere faydalı olmasını umarız. Almanya’da şirket türleri şahıs, sermaye ve ortaklık şirketleridir. Şirket teşvikleri ise hibeler, krediler ve garantiler şeklinde ayrılmaktadır.

I-) ALMANYA ŞİRKET TÜRLERİ

Almanya’daki şirketlerin hukuki yapısını Alman Medeni Kanunu (BGB) ve Alman Ticaret Kanunu (HGB) belirlemekle birlikte, özel kanunlar da spesifik şirket türlerini düzenlemektedir. Genel olarak, Almanya’da şirket türleri üç ana kategoriye ayrılabilir.

  • Şahıs şirketleri (Einzelunternehmen)
  • Ortaklıklar (Personengesellschaften)
  • Sermaye şirketleri (Kapitalgesellschaften)

A-) ŞAHIS ŞİRKETLERİ

Şahıs şirketlerinde bireysel katılım (personliche Beteiligung) ana unsurdur. Bunun sonucu olarak ortak sayısı genellikle sermaye şirketlerine göre daha azdır. Şahıs şirketlerinde sermaye sınırı konulmamıştır. Ortakların asgari sermaye taahhüt etmesi gerekmez. Şahıs şirketlerinde şirketin tüzel kişiliği de yoktur. Şahıs şirketlerinde kişisel sorumluluk esastır; ortakların şirketin hak ve borçlarından kişisel olarak sorumluluğu söz konusudur.  Yönetim ve temsil yetkisi ortakların kendilerindedir.

B-) SERMAYE ŞİRKETLERİ

Sermaye şirketleri Anonim Şirket (AG) ve Limited Şirket (GmbH)’tir. Bu şirket türleri ilgili  kanunlarda tanımlanmıştır. Sermaye şirketlerinde sermaye ortaklığı (Kapitalbeteiligung) esastır. Dolayısıyla ortak sayısı şahıs şirketlerine göre daha yüksektir.

Sermaye şirketlerinin kendi tüzel kişilikleri vardır. Şirket tescil ile hak ehliyetini kazanır ve organlarını seçtikten sonra fiil ehliyetine de sahip olur. Şirket adına davranan organlarıdır ve bu organlar yalnızca ortaklar olmak zorunda değildir, 3. kişiler de şirket adına işlem yapabilir.

Sermaye şirketlerinde sorumluluk sınırlandırılarak ortakların kişisel sorumluluğuna gidilmesi önlenmiştir. Ortaklar şirkete koydukları ya da koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı olmak üzere ikincil olarak sorumludurlar. Ortaklar kişisel malvarlığının tümüyle değil koymayı taahhüt ettikleri kısmıyla sorumlu olacaklardır.

Biz Almanya’da en çok tercih edilen limited şirketlere odaklanacağız. Anonim şirketler incelemesi bu yazının konusu dışındadır.

1-) Limitet Şirket (Gesellschaft mit beschränkter Haftung – GmbH)

Almanya’da GmbH kurmak için gereken şeyler:

  • Noter tasdikli ana sözleşme,
  • İlgili ticaret siciline başvuru ve
  • Asgari 25.000-Euro sermayedir.

Limitet şirketin sağlaması gereken diğer öğeler:

  • Dış temsilden sorumlu genel müdür,
  • Hissedarların bir araya geldiği karar alma organı olan genel kurul ve
  • Eğer şirkette 500’den fazla çalışan varsa bir de denetleme kurulu zorunluluğu.
a. GmbH Kuruluşu İçin Yapılması Gerekenler Şunlardır:
  • Şirketin işletme konusunun belirlenmesi
  • Ticaret ve Sanayi Odaları’ndan işletme konusunun onaylanması
  • Şirket ana sözleşmesinin hazırlanması
  • Şirket banka hesabının açılması
  • Şirket ana sözleşmesinin noter tarafından tasdiklenmesi
  • Esas sermayenin ödenmesi
  • Ticaret siciline noter aracılığıyla başvuru yapılması
  • Ticaret sicilinin inceleme prosedürünün tamamlanması
  • GmbH’nın ticari siciline kaydedilmesi ve tescil beyanının yapılması
  • İşletme tescilinin tamamlanması

GmbH, ticari sicil kaydı ile tüzel kişiliğe sahip olur. Ticari sicile kaydedilmeden önce, bir “Vorgründungsgesellschaft” (kuruluş öncesi şirket) olarak adlandırılan ve bir GmbH’nin kurulması amacıyla kurulan bir BGB şirketi (Alman Medeni Kanunu‘na göre düzenlenen şirket) bulunması gerekmektedir.

b. GmBH Ortaklarının Sorumlulukları

GmbH bir veya daha fazla müdür tarafindan temsil edilir. Ortaklar tarafından süresiz olarak veya belli bir süre için kuruluş esnasında şirket sözleşmesi ile ya da sonradan atanabilirler. Sadece gerçek kişiler müdür olabilirler. Müdürler, içtihatla geliştirilen özel ve due diligence şartlarına tabidirler.

GmbH sadece kendi borçlarından sorumludur. Ortaklar kişisel malları ile sorumluluktan muaftır. İstisnai olarak ortakların kişisel yükümlülükleri olabilir.

GmbH Kanunu’nun reformundan sonra örnek bir şirket sözleşmesi ortaya çıkmıştır ve bu sözleşmeyi kuruluşu kolaylaştırmak adına kullanma olanağı vardır (“Musterprotokoll” olarak adlandırılır).

En fazla üç ortak ve sadece bir müdür olması durumunda şirketler Musterprotokoll ile kurulmaktadır. Musterprokoll ile kurulan şirketlere sadece nakdi sermaye getirilebilir ve GmbH mevzuatından değişik maddeler alınamaz.

Şirket şözleşmesinin özelleştirilmesi durumunda kurulacak olan şirket, ortakların isteklerine ve amaçlarına daha uyumlu olacaktır.

c. GmbH İçin Vergiler:
  • GmbH’nin elde ettiği kâr %15 oranında tek tip kurumlar vergisine (Körperschaftssteuer/Corporation Tax) tabidir.
  • GmbH, herhangi bir gerçek kişi gibi, dayanışma ek ücretinden (Solidaritätszuschlag / Solidarity Surcharge) de sorumludur. Oran kurumlar vergisinin %5,5’i kadardır ancak güncel oranları teyit etmek gerekir.
  • GmbH ticaret vergisine (Gewerbesteuer/Trade Tax) de tabidir. Bu verginin matrahı kâra bağlı olan, ancak belirli ilave ve indirimler esas alınarak düzeltilen ticari kazançlardır. Ticaret vergisi oranı, Kommunales Hebesatzrecht (Belediye Değerlendirme Hakkı Oranı/Municipal Rate of Assessment Right) nedeniyle belediyeden belediyeye farklılık göstermektedir. Ortalama olarak, yaklaşık %12-13’tür.

Yukarıda belirtilen vergiler, bir GmbH gelirinin yaklaşık %30’unu oluşturur.

Limited şirket pay sahibine yapılan kâr dağıtım ödemesinin yarısı, gelir vergisinden müstesnadır.

d. Yabancıların Almanya’da Şirket Kurulumu Sonrası Yönetimi:
  • Yerleşim izni olan yabancı bir müdür Almanya’da ikamet ederek, bir GmbH’yı herhangi bir zorlukla karşılaşmadan yönetebilir.
  • Aynı şey AB vatandaşları (Avrupa Birliği üye ülke vatandaşları) için de geçerlidir.
  • AB üyesi olmayan bir ülkenin vatandaşı olan  (Türkiye gibi) Almanya’daki şirket müdürlerinin ikamet iznine sahip olup olmamaları şartı uzun zamandır tartışılmaktadır. Bu müdürlerin ikamet zorunluluğuna ihtiyaç duyulmadığı konusunda baskın görüş var denilebilir.

Arada müdürlerin en azından bir takvim yılı içerisinde en az üç aylığına Almanya’ya gelme imkânına sahip olmaları gerektiği savunulsa da bu konu Almanya’da bulunan eyaletlere göre farklılık göstermektedir. Şirketin kurulacağı ilgili ticari sicil ile irtibata geçip konunun açıklığa kavuşturulması yerinde olacaktır.

2-) Geçici Limitet Şirket (Unternehmergesellschaft- UG)

Halk arasında genellikle Mini- GmbH veya 1 euroluk GmbH olarak anılan geçici limitet şirket kendi başına bir iş yapısı değil normal GmbH’nin bir çeşididir. Sorumluluk riskini sınırlamak isteyen ancak bir GmbH için gerekenden daha düşük bir sermaye ile başlamak isteyen girişimciler için özellikle uygun bir şirket türüdür. Teknik olarak 1 euro kadar küçük bir sermayeyle UG kurmak mümkündür. Kurulduktan sonra UG’nin yıllık net kârının en az %25’inin yedek olarak ayrılması gerekirken ayrılan sermaye 25.000-Euro’ya ulaşır ulaşmaz bu kâr ayırma zorunluluğu sona erer ve şirket normal bir GmbH’ye dönüştürülebilir.

Almanya Şirketleri

C-) ORTAKLIK ŞİRKETLERİ

1-) Adi Ortaklık (Gesellschaft bürgerlichen Rechts – GbR)

GbR, en az iki kişinin ortaklaşa bir iş kurması için gerekli olan bir ortaklık türüdür. Ortakların sınırsız sorumluluğu bulunur, ancak kurulum için asgari sermaye şartı yoktur ve kuruluş işlemleri nispeten basittir. Ticari sicile kayıt ve yıllık hesaplarını açıklama zorunluluğu bulunmaz.

2-) Ortaklık Şirketi (Partnerschaftsgesellschaft – PartG)

İki veya daha fazla serbest çalışan beraber iş yapmak istiyorsa bir ortaklık şirketi kurabilirler. Bir OHG veya KG’nin aksine bu yalnızca doktorlar, yazarlar, muhasebeciler veya vergi danışmanları gibi serbest meslek üyeleri tarafından kurulabilmektedir. Yazılı ortaklık anlaşması ve ortaklık kaydı gereklilikleri vardır ancak asgari sermaye şartı yoktur. Ortaklar şirketin borçlarına karşılık kişisel mal varlıklarıyla ve sadece kişisel eylemleriyle sınırlı olarak sorumludur. Sadece işin yapılması sırasında hatayı yapan kişi ilgili eylemin sorumluluğuna sahiptir. Bu iş türü limitet şirket (GmbH) kurmakta zorlananlar ve aynı çatı altında iş yapmak isteyen farklı serbest meslek gruplarına ait ortakların iş birliği için iyi bir alternatiftir. Piyasada “meslektaş ortaklığı” olarak da anılmaktadır.

Sermaye ortaklıklarıyla kıyaslandığında meslektaş ortaklığının esnek ortaklık yapısı, şirket sözleşmesi değişikliğinin kolaylığı, ticari kazanç vergisi muafiyeti, sadece bir sefer servet vergisine tabi olması, basit vergi bildirimi fırsatı, ortakların kişisel sorumluluklarının olmaması, yöneticilerin basit kişisel sorumluluklarının olması, birikmiş kârlar için düşük vergi oranı ve belli miktara kadar kâr dağıtımı gibi pek çok avantajı mevcuttur. Bu sebeplerle değerlendirilmesi gereken şirket türlerinden birisidir.

D-) ÖNEMLİ NOTLAR

  • Uygulamada limited şirket hakimdir. 2016 yılı itibarıyla Almanya’da 1.186.598 adet limited şirket, 15.453 adet anonim şirket ve 293 adet hisseli komandit şirket bulunmaktadır. 2008 yılından bu yana mevzuat, sermayesi normal asgari sermayenin altında kalan limited şirketlerin bir alt türü olan girişimci şirketlerine de imkan sağlamaktadır. Alman yasa koyucu, böylece İngiltere’de ‘1 (bir)’ sterlin ile kurulan ve artan sayıda yeni gelen İngiliz limited şirketlerine yerli bir alternatif oluşturmak istemiştir.
  • Alman mevzuatına göre Almanya’da kurulan bir şirket 2 – 8 hafta arasında faaliyete geçmektedir. Kanunen en geç 8 hafta içerisinde kuruluş tamamlanmaktadır.
  • Almanya’da şirket kurarak oturum izni alabilirsiniz. Şirketinizi kurduktan sonra, Almanya’nın serbest meslek sahibi girişimciler için sunduğu Gewerbe (Self-Empoloyement) Vizesine başvurabilirsiniz. Gewerbe Vizesi, Almanya’da bir iş kurmanıza veya işletmenize izin veren bir vize türüdür. Almanya’da yaşamak ve çalışmak isteyen serbest meslek sahiplerine verilen bir oturma iznidir. Bu vize ile Almanya’da üç yıla kadar geçici oturma izni alabilirsiniz. 3 yılın sonunda ise kalıcı oturum iznine başvurabilirsiniz.
  • Almanya’da bir hukuki varlık olarak şirket kurma maliyeti yaklaşık 1.800-Euro civarındadır. Bu miktar şirketinizi resmi olarak kaydettirmek için gereklidir. Ancak “Almanya’da online şirket kurmak” veya “Almanya’da lojistik şirketi kurmak” gibi spesifik iş alanları için bu maliyetlerde değişiklikler olabilir.

    i. Sanal Ofis Maliyetleri: Sanal bir ofis paketi, aylık olarak yaklaşık 200-Euro’ya mal olmaktadır. Bu, fiziksel bir ofise ihtiyaç duymayan şirketler için önemli bir seçenektir.

    ii. Muhasebe Ücretleri: Alman şirketleri için muhasebe ücretleri, aylık 100-Euro’dan başlamaktadır. Bu, işletmenizin finansal işlemlerini düzenli ve uygun bir şekilde yürütmek için gereklidir.

    iii. Kayıt Ücreti: Almanya’da bir GmbH kaydı için genel maliyet yaklaşık 400-Euro’dur. Ek olarak noter ücretleri de uygulanabilir.
  • Almanya’da firma kurmak isteyenler için bu bilgilerin bilinmesi büyük önem taşır.
Almanya Şirket Türleri ve Teşvik Örnekleri

II-) TEŞVİKLER

Almanya’da teşvik programları farklı fon araçları ve amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Söz konusu teşvik programları sağlanacak istihdam, söz konusu yatırımın kalkınmaya sağlayacağı katkı gibi şartlara bağlı olarak sağlanmaktadır. Almanya öncelikle yatırımın ülkeye sağlayabileceği katkıdan emin olmak istemektedir. Söz konusu teşvikleri hibeler, krediler ve garantiler şeklinde üç grupta incelemek mümkündür.

A-) YATIRIM HİBELERİ

1-) GRW Hibesi (Gemeinschasaufgabe – Verbesserung der regionalen Wirtschasstruktur)

Bu teşvik programına ilişkin şartlar Federal Enerji ve Ticaret Bakanlığı tarafından, Avrupa Birliği standartları da göz önünde bulundurularak belirlenmiştir. Buna göre, en yüksek teşvik Almanya’nın doğu bölgeleri için sağlanmaktadır. Şirket kuruluşu için ortaya çıkan yeni binalar, ekipmanlar, ürem makineleri ve personel maliyetlerinin bir kısmı bu hibe kapsamında karşılanabilir. Her eyaletin hibe için sağladığı imkanlar ve talep ettiği şartlar farklılık arz edebilmektedir.

2-) Ar-Ge Hibeleri (Forschung und Entwicklung)

Bu hibenin amacı öncelikle Ar-Ge projelerinin, bu projelerde yer alan çalışanların giderlerinin ödenmesi vasıtasıyla desteklenmesi ve bu projeler aracılığıyla da Alman Ekonomisi’ne fayda sağlamaktır. Bu hibe için yılda yaklaşık 70 milyar Euro bütçe ayrılmaktadır. Bununla birlikte, proje ekipmanları için yapılan giderler de, bu giderlerin projeyle tam olarak bağdaştırılabilmesi halinde karşılanabilmektedir. Almanya’daki ArGe projeleri Federal Hükümet tarafından teşvikler vasıtasıyla finanse edilmektedir. Teşvik oranı projenin özelliklerine göre farklılık göstermektedir.

3-) Personel İstihdam Hibeleri

Alman İstihdam Ajansı ile eyaletlerin özellikle kuruluş aşamasındaki önemli gider kalemlerinden birini oluşturan personel istihdamı giderlerine ilişkin teşvik programları bulunmaktadır. Bu teşvikler, işe alım desteği, istihdam öncesi eğimler, maaş destekleri ve istihdam sırasında eğimler şeklinde örneklendirilebilir.

B-) KAMU KREDİLERİ

Krediler, uzun vadeli geri ödeme programları, geri ödemesiz dönem imkanları sağlaması ve nispeten düşük faizler sunması nedeniyle yarımcılar için önemli bir teşvik niteliği taşımaktadır. Bu kredilerle yatırım finansmanı sağlanabilmekte ve yatırımcı esnek geri ödemelerle işletmesini kurma ve büyütme aşamalarında büyük avantaja sahip olmaktadır. KfW-Bankgruppe (Kreditanstalt für Wiederauau), Avrupa Yarım Bankası (Die Europäische Invesonsbank) kredi veren kurumlara örnek olarak gösterilebilir.

C-) KAMU GARANTİLERİ

Kamu garantileri özellikle düşük kredi notu bulunan ve bankalardan kredi almakta zorlanan yatırımcılar için büyük önem arz etmektedir. Nitekim kamu garantisi sayesinde hem bankalar sağladıkları krediler için teminat elde etmekte hem de yatırımcılar ihtiyaç duydukları kredileri kolayca kullanma imkanına sahip olmaktadır. Söz konusu garantinin kapsamı ve şartları bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir.

NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır. 

Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453