Etiket: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

İNSANLIĞA KARŞI SUÇ VE SOYKIRIM SUÇU

Toplu şiddet olaylarından arınmak maalesef tarih boyunca tam olarak mümkün olmamıştır. Özellikle 20. Yüzyıl’da azınlık gruplarının imha pratikleri zirve yapmıştır.

En genel ifadesiyle soykırım suçunun insanlığa karşı suçların özgün bir görünüşü olduğunu ifade edebiliriz. Bununla birlikte aynı eylemlerin iki suçu da oluşturduğu iddiasıyla hukuk ve hak mücadelesi vermek mümkündür.

I-) İNSANLIĞA KARŞI SUÇ

Kavramın ilk kez 1890 yılında siyah bir askerin ABD Dışişleri Bakanı’na yazdığı kölelik karşıtlığı konulu mektupta kullanıldığı ve hukuk metinlerinde ilk olarak 1899 ve 1907 tarihli La Haye Sözleşmeleri’nde yer aldığı bilinmektedir. Bununla birlikte insanlığa karşı suç kavramının uluslararası hukukta uygulamaya yönelik yer aldığı ilk metin, 1945 tarihli Nürmberg Askeri Ceza Mahkemesi Statüsü’dür. İnsanlığa karşı suç konulu ilk başarılı yargılamaları yürüten Nürmberg ve Tokyo Mahkemeleri ise sivillere yönelik olan suç eylemleri ve siyasi/inançsal/etnik ayrımcılık saikli yargılamalar olarak iki kategoride konuyu ele almıştır.

Nürmberg Mahkemesi, Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüleri, BM Uluslararası Hukuk Komisyonu ve ilgili diğer belgelere (1948 Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 1965 BM Tüm Irk Ayrımcılığı Çeşitlerinin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme, 1968 Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçların Sınırlanmasına İlişkin Sözleşme, 1974 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi İnsanlığa Karşı Suçlar ve Savaş Suçlarına İlişkin Yasal Engellerin Kaldırılması Sözleşmesi, 1984 BM İşkence Sözleşmesi vs.)  göre insanlığa karşı suç oluşturan eylemler şunlardır:

Devlet veya özel kişilerce, savaşta yahut ülke içi çatışmalarda sivillere karşı girişilen öldürme, toplu imha, köleleştirme, sürgün veya sair yolla acı çektirme suçları. Roma Statüsü 7. Maddesinde ise suçun kapsamı ve unsurları en geniş şekilde tariflenmektedir. Buna göre suçun unsurları; bir saldırının varlığı, saldırının sivil halka yönelmesi, yaygın veya sistematik olması ve kasıtlı olmasıdır.

Soykırım suçunda belli bir gurubu imha etme özel kastı aranırken insanlığa karşı suçta (olası kast da dahil) genel bir kastın suçun oluşmasına yettiği söylenebilir. Bu genel kastın belirleyici yönü ise insanın politik varlığına ve çoğulcu demokrasiye yönelmesidir.

Savaş suçunda korunan özne/hukuki değer suçların failleriyken, insanlığa karşı suçlarda korunan özne sistematik ve yaygın insani olmayan politikalara karşı insanlığın bütünüdür. Kant’ın 1795’te öne sürdüğü herhangi bir hukuk ihlalinin tüm insanlığı etkileyeceği düşüncesi bu yaklaşımın öncüllerindendir.

İnsanlığa karşı suçları düzenleyen TCK m. 77 ise uluslararası doktrinden farklı olarak genel kastın alanını ve suçun oluşma şekillerini şu şekilde daraltmıştır:

“Aşağıdaki fiillerin, siyasal, felsefi, ırki veya dini saiklerle toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlenmesi, insanlığa karşı suç oluşturur:
a) Kasten öldürme.
b) Kasten yaralama.
c) İşkence, eziyet veya köleleştirme.
d) Kişi hürriyetinden yoksun kılma.
e) Bilimsel deneylere tabi kılma.
f) Cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı.
g) Zorla hamile bırakma.
h) Zorla fuhşa sevketme.
Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.

II-) SOYKIRIM SUÇU

Uluslararası hukukta ilk olarak 1648 Westfalya Antlaşması ile azınlık gruplarının inançlarının imhasının yasaklandığı görülse de “soykırım” (jenosit/genos-cide: soy katli) kavramı ilk olarak Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin tarafından Yahudilere yönelik Holokost’un katliam, pogrom ve benzeri kitle imha suçlarından farkının tespiti amacıyla 1943 yılında ortaya koyulmuştur.

Soykırım, BMGK’nin 11.11.1946 tarihinde aldığı kararla uluslararası suç sayılmıştır. Aynı şekilde, BMGK’nin 21 Aralık 1947 tarihli ve 180/1 sayılı kararıyla “soykırımın, kişi ve devletlerin ulusal ve uluslararası sorumluluğunu gerektiren uluslararası bir suç olduğu” kabul edilmiştir.

Daha sonradan farklı sözleşmelere (1949 Cenevre Sözleşmeleri ve Ek Protokolleri; 1966 Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi; 1984 İşkence, Aşağılayıcı Muamele ve Cezalandırmalara ve İnsanlık Dışı Muamelelere Karşı Sözleşme; 1989 Çocuk Hakları Sözleşmesi vs.) konu olsa da, uluslararası sözleşmelere ilk olarak 1948 tarihli BM Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile birlikte dahil olmuştur. Türkiye’nin de taraf olduğu sözleşmenin  2. maddesi şu şekildedir:

“Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.

a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;

b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;

c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak, yaşam şartlarını kasten değiştirmek;

d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;

e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.”

Aynı sözleşmenin 3. maddesinde faillerle işbirliği/iştirak içinde olan, suçun işlenmesini kışkırtan veya suça teşebbüs edenlerin de sivil yahut devlet görevlisi olmasına bakılmaksızın cezalandırılması gerektiği düzenlenmiştir.

1988 Roma Sözleşmesi’ne istinaden kurulan ICTR ve ICY mahkemelerinde Ruanda ve Bosna soykırımlarının yargılandığı, Nürmberg Askeri Mahkemesinde yapılan Yahudi soykırımı yargılaması sonucunda ise soykırımdan değil, insanlığa karşı işlenmiş suçlardan ceza verildiği bilinmektedir.

Soykırım suçunun varlığı halinde, Türkiye hukukunda –TCK m. 76‘da uluslararası hukuk metinleriyle benzer bir düzenleme yapılmış- zamanaşımının uygulanmayacağı kabul edilmiştir:

“(1) Bir planın icrası suretiyle, milli, etnik, ırki veya dini bir grubun tamamen veya kısmen yokedilmesi maksadıyla, bu grupların üyelerine karşı aşağıdaki fiillerden birinin işlenmesi, soykırım suçunu oluşturur:

a) Kasten öldürme.

b) Kişilerin bedensel veya ruhsal bütünlüklerine ağır zarar verme.

c) Grubun, tamamen veya kısmen yokedilmesi sonucunu doğuracak koşullarda yaşamaya zorlanması.

d) Grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirlerin alınması.

e) Gruba ait çocukların bir başka gruba zorla nakledilmesi.

(2) Soykırım suçu failine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir. Ancak, soykırım kapsamında işlenen kasten öldürme ve kasten yaralama suçları açısından, belirlenen mağdur sayısınca gerçek içtima hükümleri uygulanır.

(3) Bu suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında da güvenlik tedbirine hükmolunur.

(4) Bu suçlardan dolayı zamanaşımı işlemez.”

Uluslararası Af Örgütünün 2024 yılındaki Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna sunduğu rapora göre geçtiğimiz 10 yılda en az 18 insanlığa karşı suç vakası kaydedilmiştir. Umuyoruz ki insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçları, uluslararası insan hakları hukukunun ve temel hak ve hürriyetlerin tüm dünyada içselleştirilmesi marifetiyle insanlık tarihinden silinecektir. Bunun için tüm hukukçuların ve tüm kamuoyunun inisiyatif alması gerekmektedir. Hukukçular ulusal ve uluslararası yargı sistemlerinin bu ve benzeri evrensel öneme sahip başlıklarda iyi çalışması için özenli olmalıdır.

NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır. 

Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453