VAKIFLARDA AMAÇ
Toplumlardaki ahlaki, dini veya sosyal anlayıştan kaynağını alan Roma’da, Yunan’da ve eski Türk toplumlarında da görülen vakıfların varlığı oldukça eskiye dayanmaktadır. Vakıfların kuruluşu ve devamındaki işlemlere dair konular Ülkemizde günümüzde de önemini koruduğundan bu yazımızda hangi amaçlarla vakıf kurulabileceği incelenmiştir. Zira amaç vakfın temel bir unsurudur ve vakıf senetlerinin amaç kısmının yasal düzenlemeler ve Yargıtay kararlarını gözetmeden düzenlenmesi durumunda vakfın tescil talebi reddedilmektedir.
I-) VAKFIN AMACINA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER NELERDİR?
Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 101/f.1 “Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.” şeklinde vakıfları tanımlamıştır. Bu tanım uyarınca vakfın varlığı için bir malvarlığı değeri olması, bu malvarlığı değerinin bir amaca özgülenmiş olması ve tüzel kişiliğin bulunması gerekmektedir.
Vakfın amacının, vakfın bir şartı ve tüzel kişiliğinin ruhu olduğun belirtilmektedir. Vakfedenin iradesinin anlaşılması ve vakıf faaliyetlerinin doğrultusunun belirlenmesi için zorunlu olan amacın temel unsur olduğu TMK m.106 “Vakıf senedinde vakfın adı, amacı, bu amaca özgülenen mal ve haklar, vakfın örgütlenme ve yönetim şekli ile yerleşim yeri gösterilir” ve m.107/f.1 “Vakıf senedinde vakfın amacı ile bu amaca özgülenen mal ve haklar yeterince belirlenmiş ise, diğer noksanlıklar vakfın tüzel kişilik kazanması için yapılan başvurunun reddini gerektirmez” şeklindeki hükümlerden anlaşılmaktadır.
Vakıflarının amaçlarının çoğunlukla kamu yararına hizmet edecek nitelikte olduğu görülmektedir. Ancak amacın bu şekilde olması yasada belirlenen bir şart değildir. Vakfeden, yazının devamında belirteceğimiz niteliklere uygun olmak kaydıyla vakfın amacını dilediği şekilde belirleyebilir.
II-) VAKFIN AMACI BELİRLENİRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
A-) Belirli Olması
Vakıf malvarlığının tahsis edildiği amacın vakfın senedinde kesin ve ayrıntılı olarak belirtilmesi gerekmemektedir. Ancak amacın yeterli açıklıkta belirtilmesi şarttır. Yeterli bir belirleme yapılmamış genel, karışık veya anlamsız bir amaç için vakıf kurulamaz.
Vakfın amacı tek bir amaç olabileceği gibi birbiriyle bağlantısı olan veya olmayan, birbirini izleyen birden fazla amaç da olabilir.
Vakfın amacının belirli olması, kuruluş aşamasında amacın vakfın tescili için yasal şartları taşıyıp taşımadığının, vakfa özgülenen mal varlığının ve hakların bu amacın gerçekleştirilebilmesi için yeterli olup olmadığının, vakfın kuruluşundan sonraki dönemde ise durum ve koşullardaki değişmeler uyarınca vakfın amacının imkansızlaşıp imkansızlaşmadığının, bu amaca bağlı kalınmasının vakfedenin arzusuna aykırılık teşkil edecek hale gelip gelmediğinin, koşulların ve yükümlülüklerin amacın gerçekleşmesini önemli ölçüde güçleştiren veya engelleyen nitelikte olup olmadığının değerlendirilebilmesini sağlayan işlevleri vardır.
B-) Sürekli Olması
Vakfın amacının sürekli olması gerekmektedir. Süreklilik şartı ebedilik olarak anlaşılmamalıdır. Amacın, vakıf mallarının bir süre vakıfta kalmasını gerektirecek nitelikte olması yeterlidir.
C-) İmkansız Olmaması
Vakfın amacının başta imkansız olması halinde vakıf meydana gelmez. Amacın gerçekleşmesi sonradan olanaksız olmuş ve değiştirilmesi de mümkün değil ise TMK m.116/f.1 uyarınca vakıf kendiliğinden sona ermektedir.
Vakfın amacının kuruluşta sahip olduğu anlamı kaybetmiş olması ile imkansız olması farklıdır. Vakfın amacı imkansız hale gelmemiş ancak değişen koşullar içerisinde vakfedenin iradesine aykırı hale gelmiş ise bu durumda vakıf kendiliğinden sona ermez. TMK m.113/f.1 uyarınca vakfın yönetim organı veya denetim makamının başvurusu üzerine diğerinin yazılı görüşünü aldıktan sonra vakfın amacınının değiştirmesi söz konusu olur.
Bir diğer ihtimal ise vakıf amacının imkansız hale gelmemesi ancak amacın gerçekleşmesini önemli ölçüde güçleştiren veya engelleyen şartların ve yükümlülüklerin bulunması halidir. Bu durumda da vakıf kendiliğinden sona ermemektedir. Bu şartların kaldırılmasında veya değiştirilmesinde de TMK m.113/f.2 uyarınca TMK m.113/f.1 hükmü uygulanacaktır.
D-) Kanuna, Ahlaka ve Ulusal Çıkarlara Aykırı Olmaması
Hukuki işlemler için geçerli olan sınırlamanın vakıflar için de geçerli olması uyarınca amacı kanuna ve ahlaka aykırı vakıf kurulamaz. TMK m.101/f.4 “Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine, hukuka, ahlâka, millî birliğe ve millî menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.” şeklindeki hükümde de açıkça vakıf amacının sahip olması gereken olumsuz nitelik düzenlenmiştir.
III-) Ticari İşletme İşletmek Amacıyla Vakıf Kurulup Kurulamayacağı Sorunu
5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun m.26 hükmü “Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla, Genel Müdürlüğe bilgi vermek şartıyla iktisadî işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler. Şirketler dahil iktisadî işletmelerden elde edilen gelirler vakfın amacından başka bir amaca tahsis edilemez..” şeklinde vakıfların iktisadi işletme kurabileceğini veya kurulmuş şirketlere ortak olabileceğini düzenlemiştir.
Vakfın amacının gerçekleştirilmesi, faaliyetlerinin devamlılığının sağlanabilmesi veya malvarlığının korunabilmesi için ticari işletme işletmesi gerekli olabilir. Vakıfların, amaçlarını gerçekleştirmek için ticari faaliyette bulunması mümkündür. Ancak vakfın işlettiği işletmenin geliri sadece vakfın amacına tahsis edilebilir.
Kar amacıyla kurulmuş bir ticari işletmenin devamlılığını sağlamak amacıyla vakıf kurup kuramayacağı ise tartışmalıdır. Bir görüşe göre iktisadi ve ticari işetme işletmek vakıfla bağdaştırılamayacak bir amaç değildir. Bu görüş uyarınca işletmelerin, aile şirketlerinin miras yoluyla nesilden nesile intikal ederken küçülmesinin ve dağılmasının engellemesi yahut birden fazla işletmenin işletilebilmesi amacıyla vakıf kurulabilir ve ülkemizde de bu şekilde vakıf kurulabilmesi için Vakıflar Kanunu’nda bu yönde düzenleme yapılması gerekmektedir. Bir diğer görüş ise tüzel kişiler için sınırlı sayı ve tipe bağlılık ilkelerinin geçerli olduğunu, hukukumuzda mal topluluğu niteliğinde kazanç paylaşma amacına yönelik bir tüzel kişi tipi düzenlenmemiş olması ve vakıfların sosyal işlevi uyarınca vakıfların ticari işletme işletmek amacıyla kurulmasının mümkün olmadığını savunmaktadır.
IV-) İLGİLİ YARGITAY KARARLARI
Yargıtay 6. HD., E. 1974/3559 K. 1974/3755 T. 16.09.1974 sayılı kararı:
“Vakıf, başlı başına mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın belli bir gayeye tahsisidir. Gaye ise, vakfın gelecek bütün zamanlara şamil olmak üzere düşünülen hukuki faaliyetini gösterir. Mezkür belgede, vakfın esaslı bir unsuru olan devamlı bir gaye belirtilmemiştir. Aksine, evdeki hissem satılarak bedelinin caminin onarım, mefruşat ve bakımına sarfedilmesini vasiyet ediyorum denmekle bir defa için yapılması arzolunan hukuki muameleye işaret edilmiş ve vakıf kavramına uygun bir tahsisde yapılmamıştır.”
Yargıtay 18. HD., E. 2005/1467 K. 2005/3270 T. 5.4.2005 sayılı kararı:
“…tescili istenen “F1 Vakfı” nın kuruluş senedinde yazılı olan amaç, gösterilen örneklerden farklı olup, münhasıran Yedinci Gün Adventist cemaatine mensup kişileri destekler niteliktedir. Yukarıda belirtildiği üzere, senedin “Vakfın Amacı” başlığını taşıyan 3.maddesinde Yedinci Gün Adventist inancına mensup olan Türk vatandaşlarının ve Türkiye’de ikamet eden veya Türkiye’de geçici olarak bulunan aynı inançtaki yabancıların dini ihtiyaçlarını karşılamaktır. Denilmek suretiyle vakfın amacının belli bir cemaati (münhasıran Yedinci Gün Adventist inancında olan kişileri) desteklemek olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Türk Medeni Kanununun 101. maddesinin dördüncü fıkrası ile Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün 6. maddesi hükmünce bir vakfın tesciline karar verilebilmesi için, bu maddelerde belirtilen yasaklayıcı unsurlardan hiç birinin gerçekleşmemiş olması açık ve kesin bir zorunluluk olup, kamu düzeni ve kamu yararını gözeterek düzenlenmiş bulunan bu hükümler buyurucu niteliktedir. O halde, belli bir cemaat ve inanç mensuplarını desteklemek amacı ile kurulmuş olduğu anlaşılan vakfın tescili isteminin mahkemece reddinde bir isabetsizlik yoktur.”
Yargıtay 18. HD., E. 2004/1311 K. 2004/3218 T. 20.04.2004 sayılı kararı:
“Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum ve konjonktür itibariyle belirtilen amaçların gerçekleştirilmesinin büyük paraların sarfını gerektirir nitelikte olduğu denetim makamı müfettişlerince düzenlenen raporda vakfın mevcut mal varlığının ve gelirlerinin bu amaçların gerçekleşmesi için yeterli olmadığı vakfın mal ve gelirinin artırılması için herhangi bir faaliyette bulunulmadığı yolundaki tespitler de dikkate alındığında vakfın amaçlarının gerçekleşmesinin olanaksız hale geldiği ve değiştirilmesine de olanak bulunmadığı anlaşıldığından, vakfın mevcut mal varlığı da saptanarak Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük’ün 33. ve vakıf senedinin 18. maddeleri de gözetilerek davanın kabulü ile vakfın dağılmasına karar verilmesi gerekirken, yerinde bulunmayan gerekçelerle ve yetersiz bilirkişi raporlarına göre davanın reddi doğru görülmemiştir.”
NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır.
Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453
Cevap Yaz
Tartışmaya katılmak mı istiyorsun?Katkıda bulunmaktan çekinmeyin!