ANA VE BABA İLE ÇOCUK ARASINDA KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASI

Çocukla anne ve baba arasındaki kişisel ilişkiye dair ilamların ve tedbir kararlarının yerine getirilmesi 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile düzenlenmişti. İcra ve İflas Kanunu’ndaki düzenleme uyarınca çocukla kişisel ilişkiye dair ilam ve tedbirlerin yerine getirilmesi icra dairelerine bırakılmıştı. Bu durum oldukça eleştirilmiş ve getirilen bu eleştiriler neticesinde 7343 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair usul değiştirilmiştir. Bu yazımızda yeni kanuni düzenlemeler çerçevesinde çocuk ile anne ve baba arasında kişisel ilişki kurulmasına dair kararlar ve usul incelenecektir.

I-) ANA VE BABA İLE ÇOCUK ARASINDAKİ KİŞİSEL İLİŞKİ NEDİR?

Velayet hakkı kendisine verilmeyen anne veya baba ile çocuk arasındaki görüşme ve iletişim kişisel ilişki kararıyla sağlanmaktadır. Kişisel ilişki kurma hakkı devredilemez ve vazgeçilemez nitelikteki haklardan olup sadece yüz yüze görüşmeyi değil her türlü iletişim araçlarıyla gerçekleştirilen iletişimi kapsamaktadır.

Çocukla kişisel ilişki kurulması hakkı sınırsız bir hak değildir. Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 324 ana ve baba diğer tarafın kişisel ilişki kurma hakkını zedelemekten kaçınma yükümlülüğü altında olup kişisel ilişkiden dolayı çocuğun tehlikeye düşmesi, hakkın yükümlülüklere aykırı olarak kullanılması veya çocukla ilgilenmeme durumunun söz konusu olması halinde kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilmekte veya ilgilisinden alınabilmektedir.

II-) ANA VE BABA İLE ÇOCUK ARASINDAKİ KİŞİSEL İLİŞKİ KURULMASINI KİMLER TALEP EDEBİLİR?

Çocuğun velayeti kendisine bırakılmayan ebeveyn yani velayet hakkını haiz olmayan anne veya baba çocuk ile arasında kişisel ilişki kurulmasını talep edebilir. Üçüncü kişilerle çocuk arasındaki kişisel ilişki bu yazımızda incelenmemiştir.

III-) ANA VE BABA İLE ÇOCUK ARASINDAKİ KİŞİSEL İLİŞKİ HAKKINDAKİ YASAL DÜZENLEMELER NELERDİR?

Çocukla kişisel ilişki kurma hakkı öncelikle Anayasa m. 41/3’te “Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Türkiye’nin taraf olduğu bazı uluslararası sözleşmelere baktığımızda, Çocuk Hakları Sözleşmesi m. 9/3 ve m. 10/2; Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi m. 4/2 hükümlerinde kişisel ilişki kurma hakkı açıkça düzenlemiştir. 1980 Tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukukî Veçhelerine Dair Sözleşme ise düzenlediği konularla paralel olarak direkt kişisel ilişki kavramını kullanmamış olup orijinal metinde right of access kavramını kullanmış, bu kavram Türkçe metinde ziyaret hakkı olarak çevrilmiştir. Bu sözleşmenin 5. maddesinde ziyaret hakkının ne olduğu belirtilmiştir. Bu sözleşmeye dayanarak hazırlanan 5717 sayılı Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yön ve Kapsamına Dair Kanun m. 3/1-e düzenlemesiyle kişisel ilişki kurma lafzını kullanmıştır. Burada farklı terim kullanılmış olsa da içerik olarak kavram tamamen aynı niteliktedir.

TMK m. 323 “Ana ve babadan her biri, velâyeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir” hükmü ile kişisel ilişkiyi düzenlemiştir. 

IV-) ANA VE BABA İLE ÇOCUK ARASINDAKİ KİŞİSEL İLİŞKİ NASIL SAĞLANIR?

A-) BİR MAHKEME İLAM VEYA TEDBİR KARARI OLMALIDIR.

5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu m. 41/A-1 hükmünde çocukla kişisel ilişki için öncelikle bir ilam veya tedbir niteliğinde kararın olması gerektiği düzenlenmiştir. Ayrıca Çocuk Teslimi ve Çocukla Kişisel İlişki Kurulmasına İlişkin İlam ve Tedbir Kararlarının Yerine Getirilmesine Dair Yönetmelik (Yönetmelik) m. 32 hükmünde de çocukla kişisel ilişki ilamı veya tedbir kararı için müdürlüğe başvurulabileceğini düzenlemiştir. Hak sahibi müdürlüğe başvururken ilgili kararı ibraz etmek zorundadır.

B-) İLAMIN KESİNLEŞMESİ GEREKLİDİR.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 350/2 ve m. 367/2 uyarınca aile hukukuna ilişkin kararların icrası için ilamın kesinleşmiş olması gerekmektedir. Çocuk Koruma Kanunu kapsamındaki icra söz konusu olduğunda işbu maddelere istinaden henüz kesinleşmemiş bir kararın icrası söz konusu olamayacaktır. 

C-) İLAMDA KİŞİSEL İLİŞKİYE DAİR BELİRLEMELER NET BİR ŞEKİLDE BELİRTİLMELİDİR.

Mahkeme kararında kişisel ilişkiye dair düzenleme şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmeli, herhangi bir tereddütün söz konusu olmaması veya bir imkansızlığın bulunmaması gerekmektedir. Burada hâkim tarih, saati şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlemeli, tarafların uygunluğu gözetilmelidir.

D-) ADALET BAKANLIĞI TARAFINDAN KURULAN ADLİ DESTEK VE MAĞDUR HİZMETLERİ MÜDÜRLÜĞÜNE BAŞVURU

İlam veya tedbir kararlarının yükümlü yani çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararı gereğince çocuğu teslim etmesi gereken kişi tarafından rıza ile yerine getirilmesinin beklenmektedir. Eğer yükümlü, yükümlülüğünü rızasıyla yerine getirmezse çocukla kişisel ilişki hakkına sahip olan, çocuğun yerleşim yeri adli destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğüne başvurur. 

Müdürlük, Yönetmelik m. 32 hükmüne istinaden ilam veya tedbir kararını inceler. Müdürlük geçerli bir ilam veya tedbir kararının olduğunu tespit ettikten sonra yükümlüyle irtibat kurar ve çocuk ile hak sahibinin kişisel ilişki kurabilmesi için çocuğun belirlenen yere getirilmesini bildirir. Burada bir tebligat usulünün öngörülmemiştir. Çocuğun üstün yararının gerektirdiği hallerde müdürlük irtibata geçmeden direkt harekete geçebilir. Yönetmelik’te ise bu durum m. 30’da kaçırılma ihtimali söz konusu olursa irtibat kurulmaması durumu düzenlenmiştir.

Eğer yükümlüyle irtibat kurulamaz, yükümlü çocuğu getirmeyeceğini söyler ya da çocuk belirlenen yere getirilmezse bu durumda müdürlük çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair bir teslim emri düzenler ve tebligat hükümlerine uygun olarak yükümlüye gönderir.  Bu teslim emrinde belirlenen yere ve zamanda çocuğun getirilme zorunluluğu ve bu yükümlülüğün tebligattan sonraki dönemde devam edeceği, bunun için yeniden emir çıkarılmayacağı; yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde disiplin hapsinin söz konusu olabileceği, bu iş ve işlemlere karşı bir hafta içinde aile mahkemesine şikâyet hakkının bulunduğu gibi hususlar belirtilir. 

V-) İLAM VEYA TEDBİR KARARLARININ YERİNE GETİRİLMESİNE MUHALEFET

Yönetmelik m. 50 uyarınca çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararlarının yerine getirilmesine ilişkin teslim emrine aykırı hareket eden veya emrin yerine getirilmesini engelleyen olursa bu kişi bir ay içinde yapılacak şikâyet üzerine, üç günden on güne kadar disiplin hapsiyle cezalandırılır.

Bu konu hakkında sıkça sorulan sorular için https://magdur.adalet.gov.tr adresinden yararlanabilir, detaylı bilgi almak için iletişim formunu doldurarak veya telefonla  Dike Hukuk Bürosuna ulaşabilirsiniz.

NAFAKA ARTIRIM DAVASI

I-) NEDİR?

Nafaka; boşanma sonucu veya ayrı yaşama durumunda, geçim konusunda yardım etme yükümlülüğü bulunan tarafça çocukların bakımını üstlenen tarafa ödendir. Nafaka türleri genellikle yoksulluk nafakası, iştirak (çocuk) nafakası ve tedbir nafakası olarak sınıflandırılır. Nafaka aratırım davası ise mevcut nafakanın, tarafların ekonomik koşullarındaki değişiklikler nedeniyle artırılması talebiyle açılan bir dava türüdür ve özellikle nafaka alacaklısının haklarının korunmasını amaçlar.

II-) HANGİ DURUMLARDA AÇILIR?

Nafaka arıtırım davaları özellikle şu durumlarda açılabilir:

– Enflasyon ve Ekonomik Zorluklar: Ekonomik koşulların kötüleşmesi ve paranın alım gücünün düşmesi nedeniyle yaşam maliyetinin artması,

– Maddi Koşullardaki Değişiklikler: Nafaka alacaklısının geçim sıkıntısı yaşaması veya nafaka yükümlüsünün gelirinde önemli artış olması,

– Çocukların İhtiyaçları: Çocukların eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçlarının artışı veya değişimi,

III-) TÜRLERİNE GÖRE NAFAKA ARTIŞ DURUMU

Evliliğin bitmesiyle beraber eşler -koşullar ve şartlar değerlendirilerek- birbirlerine karşı nafaka sorumluluğu altına girerler. Bu nafaka türleri iştirak nafakası, yoksulluk nafakası veya tedbir nafakası olabilir. Her bir nafaka türü için de nafaka artırım davası açılabilir.

A-) İştirak Nafakası Artırım Davası

Türk Medeni Kanunu m. 182/3 uyarınca velayeti kendisine verilmeyen eş, çocukla kişisel ilişkilerini düzenlemek maksadıyla çocuğun eğitim, sağlık ve sosyal yaşam vs. menfaatlerini gözetmelidir. Velayete sahip olmayan eş, gücü ölçüsünde çocuğun bakım ve eğitim giderlerine katkıda bulunmalıdır. Değişen şartlar neticesinde velayete sahip olan eş, ödenen iştirak nafakasının artırımını talep edebilir. Velayete sahip olan eş iştirak nafakasının artırımını talep ederken değişen şart ve koşulları somut bir şekilde belirtmeli ve ilgili delilleri mahkemeye sunmalıdır.

B-) Yoksulluk Nafakası Artırım Davası

Yoksulluk nafakası, boşanma sonucunda yoksulluğa düşecek taraf daha az kusurluysa diğer tarafın nafaka ödemesi demektir. Paranın değerinde ve tarafların ekonomik durumlarında meydana gelen değişimler, yoksulluk nafakası artırım davasının açılmasına sebep olabilir.

C-) Tedbir Nafakası Artırım Davası

Tedbir nafakası da yukarıda saydığımız diğer nafaka türleri gibi Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiş bir nafaka çeşididir. Tedbir nafakası için de nafaka artırım davası açılabilir ancak bu nafaka türü, diğer nafakalardan farklı olarak evlilik birliğinin devam ettiği süre içinde talep edilebilir. Uygulamada tedbir nafakası boşanma davası devam ettiği sürece geçici olarak verilir. Tedbir nafakasıyla ilgili bir diğer önemli husus, bu nafakada kusur incelemesi yapılmaz. Eşler birlikte yaşasın ya da yaşamasın, kusur dağılımına bakılmaksızın, evlilik birliği devam ederken ve boşanma sürecinde tedbir nafakası talep edilebilir.

Tedbir nafakası nafaka artırım davasının konusu olabilir ancak bu nafaka, talep eden eşe toplu bir şekilde ödenmişse nafaka artırım davasına konu edilemez.

IV-) DAVA AŞAMASI

A-) Başvuru Süreci

1-) Hazırlık

Başvurunun yapılabilmesi için tarafların nafaka miktarının ayarlanmasına neden olabilecek değişiklikleri somut delillerle desteklemesi gerekir. Bunlar maaş bordroları, başka gelir belgeleri, gider faturaları gibi belgeler olabilir. Nafaka artırım davasında herhangi bir hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi bulunmamaktadır. Nafaka alan eş koşullar bulunduğu sürece nafaka artırım davası açabilir. Nafaka artırım davasının reddedilmesi halinde tekrar nafaka davası açılması da mümkündür.

2-) Görevli ve Yetkili Mahkeme

Nafaka artırım davalarında görevli mahkeme aile mahkemesi, yetkili mahkeme ise nafaka alacaklısının ikametgah bölgesinde bulunan aile mahkemesidir.

3-) Dava Açma

İlgili kişinin ikametgahındaki aile mahkemesine bir dava dilekçesi ile başvuru yapılır. Dilekçede talepte bulunan tarafın mevcut ekonomi durumu ve maddi koşullardaki değişiklikleri detaylıca belirtmesi gerekir.

4-) Davanın Görülmesi

Mahkeme tarafların yaşam koşullarını inceler, delilleri değerlendirir ve yeni nafaka miktarını belirler.

5-) Karar

Mahkeme, deliller ışığında mevcut nafakanın artırılmasına veya aynı kalmasına karar verir. İstenen yeni nafaka tutarı, mahkemenin takdiri doğrultusunda şekillenir.

6-) Önemli Hususlar

– Değişikliklerin Kanıtlanması: Söz konusu ekonomik değişikliklerin belgelendirilmesi oldukça önemlidir.

– Her İki Tarafın Mali Durumu: Mahkeme her iki tarafın ekonomik durumunu dikkate alarak adil bir karar vermeye çalışır.

– Reddetme ve İtiraz Hakkı: Nafaka yükümlüsü arıtırım talebine itiraz edebilir ve yeniden değerlendirme isteyebilir.

7-) Anlaşmalı Boşanmalarda Nafaka Artırım Davası

Anlaşmalı boşanmalarda eşler nafaka verilip verilmeyeceğine veya ne kadar nafaka verileceğine önceden bir protokol şeklinde karar verir. Ancak süreç içerisinde enflasyon, tarafların maddi durumlarındaki değişiklik veya ihtiyaçların şekil değiştirmesi gibi sebeplerle anlaşmalı boşanma durumunda da nafaka artırım davası açılabilmektedir.

NOT: Nafaka artırım davasına karşı, davalının karşı dava açıp haklarını koruması söz konusu olabilir. Nafaka artırım davasına karşı açılmış olan karşı davada da hukuki nedenler ve deliller somut bir şekilde ortaya konmalıdır. Karşı dava açan davalı nafakanın arıtımına itiraz edebilir, nafakanın kaldırılmasını veya indirilmesini talep edebilir.

V-) YÜKSEK MAHKEME KARARLARI

“…TMK`nın 176/4. maddesine göre; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeye göre iradın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir. Bu doğrultuda yerleşen dairemiz uygulamasına göre; nafaka alacaklısı davacının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2016/11305, K. 2016/11631)

“…Her ne kadar davacı anne boşanma davasından sonra çalışmaya başlamış ise de en son nafaka artırım davasının üzerinden 5 yıl geçmesi, çocuğun ihtiyaçlarının artması nazara alındığında, yıllık enflasyon oranındaki artışın müşterek çocuğun ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz olduğu açıktır. O halde davacı annenin katkısı ve müşterek çocuğun artan ihtiyaçları nazara alınarak TMK’nın 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesine göre uygun bir nafaka artına karar verilmesi gerekirken, nafaka artış talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, E. 2014/7240, K. 2014/15733)

Av. Hüsna GÜNDÜZ

NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır. 

Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453

MEHİR

Ülkemizde resmi nikahtan önce veya sonra sıklıkla mehir senedi, mehir sözleşmesi yapılmaktadır. Ancak bu anlaşmayı yapan taraflar genellikle bu sözleşmenin hukuki niteliğini bilmemektedir. Bu yazımızda mehir sözleşmesinin, mevcut hukuk düzenimizde geçerli olup olmadığını, geçerlilik şartlarını ve mehrin geri alınmasının mümkün olup olmadığı incelenmiştir.

I-) MEHİR SENEDİ NEDİR?

Mehir, İslam Hukuku’nda evlilik akdinin doğurduğu bir yükümlülük olarak, erkeğin eşine vermesi gereken para, mal ya da ekonomik değeri olan şeydir. Günümüzde yapılan mehir senetleri ise kocanın evlenme anında ya da devamı sırasında yahut boşanma veya ölüm halinde eşine belirli bir mal, para veya ekonomik değeri olan bir şeyi armağan etmesi olarak tanımlanmaktadır.

Mehir, günümüzde iki türlü kararlaştırılmaktadır. Kocanın sözleşmede belirtilen ekonomik değere sahip şey veya şeyleri geçerli bir evlenme sonrasında verece durumda “mehr-i muaccel”, boşanma veya ölüm hâllerinde vereceğinin kararlaştırıldığı durumda ise “mehr-i müeccel” söz konusu olmaktadır.

II-) MEHRİN HUKUKUMUZDAKİ NİTELİĞİ NEDİR?

Bu konuda farklı doktrin görüşleri bulunmakla birlikte Yargıtay, mehir senetlerini bağışlama veya bağışlama vaadi olarak kabul etmektedir.

III-) MEHİR SENEDİNİN GEÇERLİLİK ŞARTLARI NELERDİR?

Türk Borçlar Kanunu’nun 288. maddesi uyarınca bağışlama vaadinin yazılı şekilde yapılması şarttır. Bu nedenle mehir senedinin de yazılı olarak düzenlenmesi gerekmektedir. Eğer mehir senediyle bağışlanacak olan şey taşınmaz veya taşınmaz üzerindeki hak ise resmi şekil şartı aranmaktadır. Bir diğer anlatımla mehir olarak bir taşınmaz devredilecek ise tapu memuru önünde bağışlamanın yapılmış olması gerekir.

Yazılı yapılmayan veya taşınmaz ya da taşınmaz üzerindeki bir hakkın devri söz konusu olduğunda resmi şekilde yapılmayanlar şekle aykırılık nedeniyle geçersiz olacaktır.

IV-) MEHİR TALEBİNİN ZAMANAŞIMI NEDİR?

Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi uyarınca mehrin ödenmesinin belirli bir vadeye bağlanması durumunda alacak muaccel olduğu tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımına tabi olur. Örneğin boşanmaya bağlanan mehir alacaklarında 10 yıllık süre, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren başlamaktadır.

V-) MEHİR GERİ ALINABİLİR Mİ?

A-) Mehir kadın eşe verilmişse bağışlamanın geri alınması hükümlerine uyularak geri alınabilmektedir. Bu durumda;

  1. Kadın eş, erkek eşe veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,
  2. Kadın eş, erkek eşe veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa,
  3. Mehir, bir şart karşılığında kadın eşe verildiğinde, mehir alacaklısı haklı bir sebep olmaksızın bu şartı yerine getirmemişse,
  4. Mehir veren erkek eşin mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesi kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse,
  5. Erkek eşin mehir sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa,
  6. Mehir veren erkek eş, mehiri ödeme güçlüğüne düşmüş veya iflas etmişse,

mehir geri alınabilmektedir.

B-) Mehir kadın eşe henüz verilmemişse bağışlama sözünün geri alınması hükümleri uygulanacaktır. Bağışlama sözünden dönme yukarıdaki hallere ek olarak Türk Medeni Kanunu’nun 296. maddesi uyarınca bağışlama sözünden sonra bağışlama sözü verenin mali durumu sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa, borcu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse bağışlama sözünü eren bu sözünü geri alabilir.

VI-) MEHRİN GERİ ALINMA SÜRESİ NE KADARDIR?

Bağışlayan, Türk Medeni Kanunu m.297 uyarınca geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilir. Bağıştan rücu sebebini oluşturan davranışın yargılamayı gerektirmesi durumunda, hak düşürücü süre mahkeme kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır.

VII-) MEHRİN GERİ ALINMASINI KİMLER TALEP EDEBİLİR?

Bağışlayan bağışlamadan dönebilir. Belli durumlarda bağışlayanın mirasçıları da bağışlamadan dönebilir. Türk Medeni Kanunu m.297 uyarınca bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler. Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğreneme­mişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler. Bağışlanan, bağış­layanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hak­kını kullanmasını engellerse, mirasçıları ba­ğışlamayı geri alabilirler.

VIII-) İLGİLİ YARGI KARARLARI

A-) Mehir sözleşmeleri bağışlama veya bağışlama vaadi niteliğindedir.

“Türk Medeni Kanunu, evlenme sözleşmesi sırasında karı kocadan birinin diğerine bir mal veya para vermesini ya da vermeyi vaad edip bir süre ertelemesini yasaklamamıştır. Bu nedenle, eski hükümlere göre kurulmuş mehir, Medeni Kanun tarafından yasaklanmış bir hukuki ilişki olarak kabul edilemez.” (2.12.1959 günlü, 14/30 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesi). Mehir sözleşmeleri bugün de geçerlidir. (Örnek: Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi’nin 25.10.1965 günlü, 4557/5028 sayılı kararı)”

Öte yandan; mehri müeccel, ileriye (evliliğin boşanma ya da ölümle son bulunması haline kadar) yönelik bir bağışlama vaadidir. Koca dışında üçüncü bir kişinin de bağışlama vaadi geçerlidir. Ancak, bu durum, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 128. maddesinde ( 818 sayılı BK 110. maddesi) yazılı üçüncü kişi yararına borç altına girme olmayıp, TBK’nın 288. maddesinde (BK 238. maddesi) düzenlenmiş bağışlama vaadidir. Bağışlama vaadinin geçerliliği, yazılı olma koşuluna bağlıdır. (TBK m. 288/1)…

Bu durumda; davacının talebi,  mehir olarak ödenmiş olan (mehri muaccel) bir alacak değil, bağışlamavaadi şeklinde (mehri müeccel) niteliğinde, mehir senedinden kaynaklanan alacak talebine ilişkindir. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunmaktadır. Bu sebeple, uyuşmazlık, aile hukukundan kaynaklanan alacak niteliğinde olmayıp, genel hükümlere dayalı ( TBK 286 vd.) alacak istemi niteliğindedir.”  (Yargıtay 3. HD., E. 2019/482 K. 2019/3079 T. 8.4.2019)

B-) Bağışlama vaadi şeklindeki (mehri müeccel) niteliğindeki mehir ile ilgili uyuşmazlıklara bakmaya görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleridir.

“Davacının talebi, mehir olarak ödenmiş olan (mehri muaccel) bir alacak değil, bağışlama vaadi şeklinde (mehri müeccel) niteliğinde, mehir senedinden kaynaklanan alacak talebine ilişkindir. Taraflar arasında sözleşme ilişkisi vardır. Uyuşmazlık, Aile Hukukundan dayalı alacak niteliğinde olmayıp, genel hükümlere dayalı (TBK m. 286 vd., eBK m. 234 vd.) bir alacak talebi niteliğindedir. Hal böyle olunca, davayı görmeye genel mahkemeler görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilir (HMK m. 1, 3, 114/1,c, 115/1). O halde mahkemece, bu taleple ilgili dava hakkında HMK 167. maddesi gereğince ayırma ve görevsizlik kararı verilmesi gerekirken; hatalı değerlendirme ile işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 8. HD.14.03.2016 tarihli ve 2014/22932 E. 2016/4548 K.)

C-) Evlilik birliği için davalı erkek tarafından taahhüt edinilen mehir alacağına ilişkin uyuşmazlıklar aile mahkemelerinde görülür.

“..davacı kadının, dava konusunun evlilik birliği için davalı erkek tarafından taahhüt edinilen mehir alacağına ilişkin olması, tarafların resmi olarak evlilik yapmaları, sonrasında boşanmaları dikkate alındığında; mehir alacağına yönelik dava da dava konusunun evlilik birliğinden doğması nedeni ile mehir alacağına yönelik davalarda görevli mahkemenin Aile Mahkemesi olduğu..” (Adana BAM, 2. HD., E. 2019/1259 K. 2019/1786 T. 27.12.2019)

“Taraflar arasındaki uyuşmazlığın, davacıya evlilik nedeni ile hediye edilecek olan ve davacının boşandığı eşi ile eşinin babasının imzaladıkları mehir senedinde gösterilen 150 gram 22 ayar altından davalıya teslim edilmeyen 70 gram 22 ayar ziynet eşyasının bedelinin davalı kocadan tahsiline yönelik olduğu anlaşılmakla, bu ihtilafın çözümlenmesi 4787 Sayılı Kanun’un 4. maddesi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 179. ve devamı maddelerinin açık düzenlemeleri doğrultusunda, iş bu davanın Aile Mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.” (Konya BAM, 4. HD., E. 2020/1222 K. 2020/1290 T. 2.10.2020)

“Somut olayda; taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacıya evlilik nedeni ile hediye edilecek ziynet ve eşyaları gösteren ve davalı …’ün imzaladığı mehir senedinde gösterilen ziynet eşyası ve çamaşır makinesi bedelinin davalı eski kayınpederden tahsili istemine ilişkin olup, davacının söz konusu talebinin açık bir biçimde Aile Mahkemesinin görevine girdiği anlaşılmaktadır.” ( Yargıtay 3. HD., E. 2016/20303 K. 2018/7653 T. 5.7.2018)

Mehir senedine ilişkin detaylı bilgi almak için iletişim formunu doldurarak veya telefonla bize ulaşabilirsiniz.

NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır.

Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453

 

 

 

 

 

 

 

YABANCI ÜLKEDEN ALINAN BOŞANMA KARARLARININ TÜRKİYEDE TANINMASI VE TENFİZİ

I-) GENEL OLARAK TANIMA VE TENFİZİN FARKI

Tanıma; yabancı ülkeden alınmış mahkeme ilamının, ülkemizdeki bir mahkemenin verdiği  tanıma kararı ile artık ülkemizde  ilam niteliğinde olması şeklinde tanımlanabilir. Yani ilgili karar tanımadan sonra ülkemizde de kesin hüküm haline gelir.

Tenfiz ise tanımayı da kapsayan bir usuldür. Yabancı mahkeme ilamının tenfiz edilen ülkede tanınarak icra edilebilir hale gelmesi olarak tanımlanabilir. Örneğin yabancı ülke ilamında nafakaya ilişkin bir hüküm de varsa artık tanıma değil tenfiz usulü işletilmelidir.

II-) YABANCI ÜLKE KARARI ÜLKEMİZDE NASIL TANINIR VEYA TENFİZ EDİLİR ? 

İlk olarak yapmanız gereken yabancı mahkemenin verdiği boşanma kararı için tanıma/tenfiz  davası açmaktır. Bu davanın şartları aşağıdaki gibidir:

A-) Kararın verildiği ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık (mütekabiliyet ilkesi ) bulunmalıdır

B-)  Karar, kamu düzenine açıkça aykırı olmamalıdır

C-) Karar, davalının savunma haklarına riayet edilerek verilmiş olmalıdır. Yani yabancı mahkeme kararını verdiği yargılama sırasında her iki tarafı da yeterince dinlemiş olmalıdır.

Ç-) Karar, Türkiye mahkemelerinin münhasır yetkisine giren bir konuda verilmiş olmamalıdır

D-) Tanıma ve tenfiz davaları duruşmalı olarak görülen davalardandır yani  dosya üzerinden karar verilemez.

E-)  Davacının yerleşim yeri Türkiye’de değilse teminat göstermesi gerekir.  Teminatın miktarını hakim tayin eder. Uluslararası sözleşmelerde ülkeler arasında aksi kararlaştırılabilir.  

Burada şu hususa dikkat edilmelidir: Eğer tanıtmak istediğiniz mahkeme kararı icrai bir hüküm içeriyorsa ( nafaka ödenmesini kararlaştıran, tazminat ödenmesini kararlaştıran vs.) tanıma davası yerine tenfiz davası açmanız gerekmektedir. Her iki davanın da yukarıdaki şartları sağlaması gerekmektedir.

III-) YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME

5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’a göre Yetkili mahkeme davalının yerleşim yeri mahkemesidir. Karine olarak nüfusa kayıtlı olunan yer yerleşim yeri kabul edilmektedir.  Davalının Türkiye’de ikametgahı yoksa fiilen ikamet ettiği yer mahkemesi, bu dahi yoksa Ankara, İstanbul, İzmir mahkemeleri yetkilidir. Dava bu üç yerden istenilen birinde açılabilir.  Görevli Mahkeme Aile Mahkemesidir.

Tanıma ve tenfiz davası basit yargılama  usulüne  tabidir. Adli tatilde görülebilen işlerden sayılır.

NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır.

Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453


NAFAKANIN KALDIRILMASI DAVASI NEDİR ?

Nafaka, nafaka yükümlüsü ve nafaka alacaklısının sosyal ve ekonomik durumuna  göre belirlenecek olan bir aylıktır. Nafaka yükümlüsü, mahkeme tarafından takdir edilen nafakaya karşı nafakanın kaldırılması adına  dava açma hakkına sahiptir. Dava sonucunda eğer ilgili şartlar sağlanmışsa varsa hakim nafakanın kaldırılmasına karar verecektir.  Duruma göre hakim nafakanın azaltılmasına da karar verebilir. Yine bir başka durum olarak tarafların ekonomik durumlarında oluşan farklılıklara göre nafaka alacaklısı da nafakanın artırılması davası açabilecektir.

I-) NAFAKA TÜRLERİ NELERDİR ?

Nafaka türleri kendi arasında kime ödendiğine veya hangi süre ile ödendiğine göre çeşitli gruplara ayrılabilir. Nafaka türlerini genel olarak 3 başlık altında sınıflandırabiliriz.

A-) Yoksulluk Nafakası

Boşanma sebebi ile, yoksulluğa düşecek olan eşin diğer eşten geçimini ve devam ettirdiği yaşantısının sürekliliğini sağlama amacıyla isteyebileceği nafaka türüdür. Yani boşanmada kusurlu eşin boşanma sebebi ile diğer eşe ödediği nafaka türüdür.

B-) İştirak Nafakası

İştirak nafakası çocukların sahip olduğu nafakadır. Boşanma sonucunda velayetin verilmediği eşin, çocuğunun bakım ve eğitim giderleri için kendi gücü oranında çocuğuna vermiş olduğu nafaka çeşididir.

C-) Tedbir Nafakası

Tedbir nafakası geçici bir önlem teşkil etmektedir, boşanma davası sırasında veya boşanma davası öncesinde istenebilen, özellikle eşlerin barınma, geçinme ve çocuklarının bakım ve giderlerini karşılamaları amacıyla bağlanan nafakadır.

Aşağıda anlattığımız hususlar esasen Yoksulluk Nafakasının kaldırılması davasını şartlarını anlatan hususlardır. Tedbir nafakası özelliği sebebi ile geçici bir nafaka olduğu için hüküm ile beraber ya kendiliğinden kalkar ya da Yoksulluk Nafakasına dönüşür. İştirak nafakasının kaldırılması davasının şartları ise başka bir yazımızın konusu  olacaktır.

II-) NAFAKANIN KALDIRILMASI DAVASININ ŞARTLARI NELERDİR ?

Yoksulluk nafakası; boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 175. Maddesinde: “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yoksulluk nafakası talep edebilmenin ilk şartı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşmüş olmaktır.

 Yargıtayın yerleşik içtihatlarında da kabul edilen görüşe göre yoksulluk nafakası alan eşin yoksulluk durumunun daha sonradan kalkması halinde yoksulluk nafakasının kaldırılması talepli davanın kabul edilmesi gerekir.

Yoksulluk nafakasının kaldırılması talepli davalarda aranan bir diğer husus ise nafaka borçlusunun maddi durumunun kötüye gitmesidir.

Esasen nafakanın kaldırılması davası TMK’nin 176. Maddesinin 3. Fıkrasında düzenlenmiştir.

“Madde 176- Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine

göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir. Manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez. İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi  ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar;

alacaklı tarafın evlenme  olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2015/17419 Esas, 2016/2787 Karar,  29.02.2016 Tarih

TMK 176/3 maddesine göre; “irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Somut olayda; tarafların … Aile Mahkemesinin … tarihinde tarafların boşanmalarına ve davalı lehine 200 TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiş ve karar 03.02.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Yargılama sırasında kolluk marifetiyle yapılan ekonomik ve sosyal durum araştırmasında davalının .. adlı şahıs ile yaşadığı ve geçimini …’nın sağladığı, davalının nüfus kayıt örneğinde .. adlı çocuğunun … tarafından tanındığı tespit edilmiştir. Öyle ise mahkemece; somut olayda, TMK.’nun 176/3 maddesinde ifadesini bulan “evlilik dışı birlikte yaşama” olgusunun gerçekleştiği gözetilip, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

 Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”

Burada görüleceği üzere kanun koyucu tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde nafakanın azaltılabileceğini hüküm altına almıştır.

Alacaklı tarafın evlenme  olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde ise mahkeme kararıyla kaldırılır.  Yukarıda değindiğimiz şartlar var ise nafakanın tamamen kaldırılması  söz konusu olacaktır.

III-) YETKİLİ MAHKEME HANGİSİDİR ?

Boşanmadan sonra açılacak nafaka davalarında, nafaka alacaklısının yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

IV-) GÖREVLİ MAHKEME HANGİSİDİR ?

Nafakanın kaldırılmasına ilişkin davalarda görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Aile mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde, aile mahkemesi sıfatıyla asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.

NOT: Bu yazımız, bilgilendirme amacıyla hazırlanmıştır. İzinsiz paylaşılması halinde, hukuki süreç başlatılacaktır.

Dike Hukuk ile iletişime geçmek için: https://wa.me/905337608453